Ortaya çözüm getirilmesi bir durum koyulduğu zaman otomatik olarak ‘sorun’ olarak adlandırdığımız duruma iyice odaklanıp ‘sorunu’ iyice anlayıp, sebeplerini keşfedip ve ardından bu sebepleri ortadan kaldırmaya çalışarak normalde çözüm elde etmeyi umarız değil mi? Psikoterapi alanı çalışanları da uzun süre aynı şeyi sürdürmüş ve adeta ‘bozuk’ olanı ‘tamir’ etmek gibi düşünülmüş ve ilerlenmiştir. Psikoterapi iyi uygulandığında çoğu zaman ortadaki sorunları azaltmakta ve kişinin bu sorunlara bakış açısını değiştirmeyi başarabilmeyi hedefleyen bir yöntemdir. Fakat sahip olduğumuz depresyonu vurgulamak bu durumun içinden çıkmamızda ne kadar etkili?
Pozitif psikoloji kavramını masaya ilk koyan insan olarak bilinen sevgili Martin Seligman demiş ki, ‘Var olan kötümserlik salgınını vurgulayarak kötümserliği çocuklarımıza aşılamaya devam edersek, depresyon kaçınılmaz bir yükseliş olacaktır!’.
‘O zaman biz bu söylemden ne anlamalıyız?’ diye düşünen bir grup psikolog bu konu üzerine eğilmiş, çok değerli çalışmalar yapmış ve sonuç olarak sorunları azaltan şeyin psikoterapi sürecinde kişinin güçlü yönlerinin ve kişisel kaynaklarının uyanması olduğunun kanısına varmışlardır. Hem de çözüme odaklanırsak çözüm noktasına soruna odaklandığımız zamankinden çok daha kısa sürede varabileceğimizi fark ettiler.
Peki nedir bu Çözüm Odaklı Kısa Süreli Terapi?
Sorunun sebebini bilmek aslında bizi çözüme götürmüyor olabilir mi?
Tamamen çözümün kendisine odaklanıyoruz! Sorunların çözümsüzlüğünde saplanıp kalmıyoruz. Çözüm odaklı terapide danışanlar terapide ulaşmak istedikleri amacı belirler, ve tanıya, belirtilere, geçmişe ve sorunların araştırılmasına çok az ilgi gösterirler. Bu yöntem üzerine yapılan araştırmalar danışanların yaklaşık ?–85’inin terapiye gelme amaçlarının karşılandığını bildirmişlerdir. Ve buradaki çarpıcı şeyin ulaşılmak istenilen noktaya 6–8 seanstan daha kısa bir sürede ulaşılmış olmasıdır. Adı üstünde Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi!
Prensipleri nelerdir bu yöntemin?
İyi sonuç veren, işe yarayan hiçbir şeyi değiştirme.
Yaptığın şey biraz bile işe yaramışsa devam et, tekrar dene.
Yaptıkların işe yaramıyorsa, tekrar deneme. Farklı bir şey yap.
Böyle kolay anlatıldığına aldanmayın, öğretilmesi kolay olduğu için bu tekniği hafife alan terapistler başarısız sonuçlarla da karşılaşabiliyor. Başarıya ulaşması için terapistin temel danışmanlık becerilerinin gelişmiş olması gerekmektedir.
‘En büyük ümit ve arzu edilen gelecek’
Bizi her fırsatta depresyon topraklarına sokmaya çalışan, somut gerçekçi ve erişilebilir amaçlar oluşturmada yetersiz kalan bir danışanla Shazer tarafından geliştirilen mucize sorusu şöyle der: ‘Bir gece, sen uyurken bir mucize olduğunu ve seni buraya getiren sorunun çözüldüğünü farz et. Ancak sen uyuyorsun ve mucizenin gerçekleştiğini bilmiyorsun. Sabah uyandığında hangi değişiklikler sana mucizenin gerçekleştiğini anlatır? Ne olur?’ Mucize sorusu hedefin çok net bir şekilde ortaya koyulmasına yol açar. Danışanlar genelde ellerinde bir sorunla birlikte psikologların kapısını çalar ve masaya sorunlarını bırakırlar. Biz psikologlara bu yöntem çerçevesinde düşen görev kişiye bu sorunun olmadığı bir dünyanın var olduğunun ışığını yakmak, ve kişinin aslında kendi içinde var olan içsel kaynaklarını fark etmesini sağlayarak bu durumun içerisinden çıkabileceği yapbozunun bitmiş halini göstermeye çalışmaktır. Tamamen klasik psikoterapiden farklı bir dil kullanımı gerektiren bu yöntem ile depresyon topraklarından çıkışımız hızlanır ve kendi içimizdeki kaynakları fark ederek ışıltılı mutluluğa yelken açma sürecine gireriz.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.